Bertram Myron Gross, meşhur deyimi “Bilgi Bombardımanı” nı ilk defa 1964 yılında söylemiş. Bu deyim, Alvin Toffler ile son dönemde bayağı popüler hale geldi. Gerçekten gittikçe artan bir bilgi bombardımanı altındayız. Bugün dünyada var olan verilerin %90 ı son iki senede üretilmiş deniyor. 1964 de bu söz söylendiği zaman bile var olan bilgi “bombardıman” metaforunu yaratmışken, bir de şimdileri düşünün nasıl bir bombardıman altındayız. Hal böyle iken, okuduğumuza konsantre olmak, dinlediklerimizi anlamak gittikçe zorlaşıyor. Öte yandan verdiğimiz bilginin karşımızdaki kişiyi etkilemesini istiyoruz, söylediklerimize ikna olsunlar istiyoruz ama bunca söylem ve bilgi içerisinde hiç kolay olmuyor.
Uzun yıllardır iş hayatındayım, yüzlerce sunum, konuşma yaptım ve dinledim. O sunumlar üzerinde ne kadar çok çalışır, provalar yapar, rakamlar virgül sonrasına kadar doğru olsun, daha çok rakam nasıl bir sayfaya sığsın, bilgimi tecrübemi nasıl satayım diye uğraşıp dururduk. Ama maalesef bu bilgi bombardımanı altında söylediğimiz rakamlar, mesajlar daha dinlendiği anda unutuluyor. Bilim adamları da bunu doğruluyor, dinlediğimiz bilginin bir saat sonra ancak yarısı aklımızda kalıyor.
Son zamanlarda unutulmamak, etki bırakmak için iyi iletişimciler anlatacağınız şeyi hikayeleştirin diyor. Çünkü hikayeler anlatan kişide de dinleyen kişide de beyinde çok fazla noktayı uyarıyor, duyguları harekete geçiriyor ve neticede akılda kalmasını sağlıyor. Karşınızdakini ikna ederken sadece verileri, rakamları ve tabloları kullanmak yerine bunları etkili bir şekilde kurgulanan hikâyelerle desteklersek, beynimizin doğası gereği duygular harekete geçiyor ve iletişimi daha etkin ve akılda kalıcı hale getiriyor.
Şöyle bir düşünün, televizyonda, Youtube da sizi etkileyen, konuşmasını keyifle dinlediğiniz kimler var? Sonra da neden etkiliyor diye sorun kendinize. Muhtemelen hikayeleştirerek anlattığını farkedeceksiniz.
Birçok iyi konuşmacı vermek istediği mesajı hikayelerle destekleyerek etkisini arttırıyor. Mesela Simon Sinek’in meşhur “Start With Why” konuşması. Vermek istediği mesajı üç hikaye ile özetliyor. Konuşmanın içinde rakamları, savları hatırlamıyorsunuz ama bu üç hikaye hep akılda kalıyor ve hikayenin tetiklemesi ile verdiği diğer mesajları da hatırlıyoruz.
Benim dinlemekten çok keyif aldığım diğer konuşmacı Dr.Brene Brown. Houston Üniversitesi’nde profesör olan Brown, kırılganlık, cesaret, özgünlük ve utanç konularını araştırıyor. Kendisi gerçek bir hikaye anlatıcısı. Brown, ilk kez 2010 da TEDx Houston’da “Kırılganlığın Gücü” üzerine bir konuşma yaptı. Bu oldukça geniş kapsamlı konuyu 18 dakikaya sığdırmak zor olsa da, Brown bunu o kadar iyi yaptı ki, konuşması 15 milyon kez izlendi ve Brown’ı New York Times çok satan yazarı haline getirdi.
2019 yılında Netflix, Brene Brown’un “Cesaret Çağrısı” adı ile bir saat on altı dakikalık bir şovunu yayınladı. 76 dakika içinde Brown tam 46 hikaye anlatmış. Yani her 99 saniyede bir hikaye anlatmış. Akademik bilgilerin hemen her biri için bir hikaye kullanmış.
Aslında hepimiz birer hikaye anlatıcısıyız. Egolarımızı bir kenara bıraksak, bilgimizi, uzmanlığımızı göstermek çabası yerine karşımızdakinin anlamasını ve hatırlamasını kolaylaştıracak şekilde hikayelerle anlatmaya başlasak gerisi geliyor. Başta ben de hikayeleri kullanmaya çekiniyor, çok mu basit olur diyordum ama eğitimlerimde ve konuşmalarımda hikayeleri kullandıkça ve etkisini gördükçe daha fazla hikaye anlatmaya başladım. Citibank’da çalışanlara eğitim veriyorduk. Yeni bir sınıfa başlarken, öğrencilerden biri, “Hocam oğullarınızın hikayesini anlattı arkadaşlar, bize de anlatacak mısınız?” dedi. İşte hikayeler böyle oluyor, dilden dile dolaşıyor ve etkisini arttırıyor.
Veriler size ayakta alkış getirmez ama hikayeler getirir. Hikayeler bilgilendirir, aydınlatır ve ilham verir. Sizlere de bir hikaye anlatıcısı olmanızı öneriyorum.