KOÇLUK KARESİ
Geçenlerde bir film seyrettim; Kare (The Square, 2017, Ruben Östlund). Stocholm’de geçen filmde şehrin modern sanat müzesinde açılacak yeni enstalasyon bir ‘kare’. Müzede, yerdeki karenin kenarında ise şöyle bir not var: “Kare bir güven ve önemseme sığınağıdır, onun sınırları içinde hepimiz eşit hakları ve yükümlülükleri paylaşırız.”
Film bittikten sonra koçluğun karesini düşündüm. Doğal olarak aklım karede yapılacak bir koçluk görüşmesine gitti. Bir koç olarak danışan ile birlikte karenin içinde olduğumuzda orayı nasıl bir ‘güven ve önemseme sığınağına’ dönüştürebiliriz? Koçluğun karesini, bu sembolik alanı nasıl var edebiliriz?
En iyisi ben de bu Koçluk Karesinin manifestosunu yazayım ve girişine koyayım dedim.
Koçluk Karesi Manifestosu ya da bu Karede ne var, ne yok:
Bu karede öncelikle Koçluk mesleğinin standartlarına ve etik kurallarına saygı var, danışana bunları netlikle anlatma, gerekli anlaşmaları yapma var.
Bu karenin içinde hiçbir şekilde ayrımcılık yok, önyargılar, yargılamalar, at gözlükleri yok.
Bu karenin danışanı koruyan görünmez duvarları var, etik kuralları var. Bu karede gizlilik var, Vegas gibi burası, burada konuşulan burada kalır. Danışan neyi ne kadar paylaşmak isterse o kadar paylaşır, ama Koç gizlilik anlaşmasına harfiyen uyar.
Bu karede Koçluk ilişkisi var, danışmanlık, mentörlük veya terapi yok.
Bu karede görüşmenin bir konusu, bir gelişim alanı var, Danışanın getirdiği, ortaya koyduğu konu, gelişim alanı. Konu yoksa koçluk da yok. Bu karede “yok o konu olmasın, bu olsun, aman ne kadar da önemsiz bir konu, dert ettiğin şeye bak, yapıver gitsin, öyle hedef mi olur, kendine daha yüksek hedefler koy” yok. Konunun çevresinde netlik kazanmak için anlaşma var; önemi ne bu konunun, neden şu anda, hayatının bu noktasında kendini gösteriyor, şu anda neredesin, nerede olmak isterdin, bu görüşme süresinde nereye varsan senin için iyi olur, peki nasıl anlarsın oraya vardığını, bu kareden çıkarken nerede, hangi duygularda olmak istersin, cebinde neler olsa sana iyi gelir?
Bu karede saygın, temiz, anlaşılır bir dil ve o dili kullanmaya davet var.
Burada yalnızca duymak değil dinlemek var. Hem de üç boyutlu dinlemek. Kelimeleri, kelimelerin ifade edemediklerini, tereddütleri, duraksamaları, ımm’ları, hııı’ları, iç çekişleri, mimikleri, minik gülümsemeleri, kahkahaları, sessizliği, bedenin söylediklerini, söylenmeyenleri dinlemek.
Karenin bir duvarında kocaman, pırıl pırıl, net bir ayna var. Bazen onun önüne geçeriz, ‘ayna ayna söyle bana’ deriz. Yansıtırız, tekrarlarız, sağa, sola çevirip bakarız oralardan nasıl görünüyor diye.
Sorulara dolu bu kare. Yüzü ileriye bakan, geleceğe dönük, istenenin gerçekleşmesi için fayda sağlayacak sorular. Yanıtı danışandan gelecek, düşündürecek, derinleştirecek sorular. Koçun merakının danışanını merak ettirecek, danışanın yararına olduğu sorular. Yalnız dışa değil, içe döndüren, tepesinde oturduğumuz buzdağının altına dalış yapan, orada yüzen değerleri, duyguları, önyargıları, gelenek ve görenekleri, kültürü, inançları yakalayan sorular.
Burada zaman danışanın istediği tempoda akar. Yavaşlamak gerekirse yavaşlanır, koşmak gerekirse koşulur ama her durumda anda, orada kalınır.
Bu karede karşılıklı iki sandalye var ama bu hep oturacağımız anlamına gelmez. Bazen kalkarız, dolaşırız, bedenimiz bize ne diyor, bizi nereye götürüyor, onu dinleriz, gerekirse koşar, zıplar, dans ederiz.
Bu karede keyifli bir ortam var, eğer danışana fayda sağlayacaksa mizah bu karenin en değerli konuklarından.
Hayaller var bu karede. Gözümüzü kapadığımızda gidiverdiğimiz, yüzümüze farkına varmadan tatlı bir gülümseme oturtan, ne zamandır peşini bıraktığımız hayaller.
Bu karede oyunlar var. Bizi geleceğe götüren uzay gemileri, Alaaddinin sihirli lambaları, metaforlar, çember çevirmeler, seksek kareleri, mandalalar, resim kartları, boya kalemleri, Legolar.
Bu karede değişik bakış açılarına yer var, bir öyle bakarız, bir böyle bakarız, olmadı kalkıp bakarız, ters döner bakarız, ama mutlaka durumun her boyuttan, her renkten, her açıdan nasıl göründüğüne bakarız.
Bu kare duygulara, bu duyguların yarattığı hisleri deneyimlemeye, kırılganlıklara, cesarete yer açar. Bu karenin bir kapısı arenaya açılır, eğer arenaya çıkmayı deneyimlemek istersek o kapıdan çıkıveririz, arenada neler yaşandığını deneyimleriz.
Bu karede içten, öze takdir ve saygılı ve şefkatli bir geri bildirim, bir yansıtma var. Şiddetsiz iletişim var, yalın, yargısız gözlem, ihtiyacı anlama, hayata olan talebimizi ortaya koyma var.
Neleri yansıtır bu kare? Güçlü yanları, destekleyici kasları, kanatları, düşünce, duygu ve aksiyonlar arasındaki eşitsizliği, farkına varmadan ayağımızın takılıp durduğu o görünmez taşları, bizi aşağıya çeken ipleri, alışkanlıkları, önyargıları, takılıp kaldıklarımızı.
Bu karede netlik var. Konular birbirine girdiğinde toparlamaya, odaklanmaya davet var.
Bu karede derin iç görünün getirdiği netlikle oluşan bir farkındalık ve o farkındalıkla yapılan seçimler, taahhütler, karar verilen aksiyonlar, alınan sorumluluklar var.
Bu karede planlama, hedefleri koyma, nasıl gerçekleştirebileceğimize bakma, hatırlatıcılar belirleme, olmadığında kendimizi dövmeden dönüp yeni yollar bulma, öğrenme ve gelişmek istediğimiz alanda gelişim, varmak istediğimiz hedefe varış var.
Ne dersiniz, bu Koçluk Karesini, bu ‘güven ve önemseme sığınağını’ ziyaret etmek, bu kareyi koçunuzla birlikte deneyimlemek ister misiniz?
Ferah Lök
MSc, PCC, ACPC